top of page

MALPRAKTİS DAVALARI (Hekimin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu)

  • Yazarın fotoğrafı: Av. Salim SAYICI
    Av. Salim SAYICI
  • 5 Ara 2022
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 12 Mar

Malpraktis, Latince “male” ve “prakxis” kelimelerinden türemiş olup “kötü, hatalı uygulama” anlamına gelmektedir.


Malpraktis; bir meslek mensubunun, mesleğini uyguladığı esnada ortaya çıkan hatalı hareketleri için kullanılır. Tıbbi Malpraktis, 'Tabibin tedavi esnasında güncel standart uygulamaları yapmama durumu, beceri noksanlığı yahut hastanın tedavisini vermemesiyle gelişen zarar' biçiminde tanımlanmaktadır.

Hekim olmak işin doğası gereği riskli bir meslektir. Hekimlerin yaptıkları işin insanların temel hakkı olan yaşama hakkı ile doğrudan bağlantısı vardır. Dolayısıyla hekimlerin, mesleklerinde yaptıkları tıbbi uygulamalarda kendilerinden beklenen özeni en yüksek şekilde göstermeleri gerekir.



Hekim ile hasta arasındaki ilişki hukuken birçok farklı şekilde kurulabilmekte olup bu ilişki sözleşmeye dayanabileceği gibi haksız fiile veyahut vekâletsiz iş görmeye dayanabilmektedir. Ülkemizde doktrinde ve yargı kararlarındaki baskın görüş hekim ile hasta arasında kurulan sözleşmenin vekâlet sözleşmesi niteliğinde olduğu yönündedir. Ancak bu sözleşme sağlık konusunun doğasından kaynaklı olarak klasik sözleşme yapma yönteminden farklılık arz etmektedir.


Borçlar Kanununa göre sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Bu bağlamda, hasta doğrudan hekime başvurduğunda sözleşme için öneri, yapmış olur. Hekim tarafından tedavi sözü verildiğinde veya tedaviye başlandığında hasta tarafından yapılan öneri kabul edilmiş sayılır ve aralarında bir “sözleşme” ilişkisi kurulmuş olur. Hekim ile hasta arasındaki hukukî ilişki bu şekilde kurulmuş ise, aralarında bir sözleşme ilişkisi olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

Bunun dışında hasta ile özel hastane arasında kurulan “hastaneye kabul sözleşmesi” bulunmakta olup bu sözleşme, birden fazla edimi içeren, karma yapıda ve nitelikte olup özel hastane işleticisinin hem tıbbî hem de diğer mutad edimleri (oda, yiyecek, bakım vb otelcilik hizmetleri) yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmedir.


Bu açıklamalardan hareketle hekim ile hasta arasında kurulan sözleşmeye dönüldüğünde, bu sözleşmenin hukuki niteliğinin vekalet sözleşmesi olduğu ve bu nedenle hekimin özen yükümlüğü altında olduğu doktrin ve yargı yararlarında ittifakla kabul edilmektedir.

Yargıtay’ın tedavi sözleşmesini “vekâlet sözleşmesi” olarak niteleyen kararları, yıllardan beri düzenli ve tutarlı bir biçimde sürdürülmekte ve artık yerleşik kararlar durumunu almış bulunmaktadır.


TBK m. 502’de vekalet sözleşmesi, “vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmaktadır.

Sözleşmenin niteliği gereği hekim, borcu şahsen ifa etmek, sadakat ve özen göstermekle yükümlüdür. Dolayısıyla, hekimin uygulama hatasının hukuki boyutunda öncelikle kurulan vekalet sözleşmesi gereği, hekimin sadakat ve özen yükümlülüğüne aykırı (kusur veya ihmale dayalı) bir eyleminin var olup olmadığının tespiti gerekmektedir.

Hekim ile hasta arasındaki ilişkiye eser (istisna) sözleşmesi hükümlerinin uygulanması, yalnızca bazı ayrık durumlarda kabul edilmektedir. Diş hekiminin olağan tedavi dışında porselen kaplaması, protez, köprü ve kron yapımını üstlenmesi eser sözleşmesi olarak nitelenmektedir. Bu bağlamda, kişinin güzelleşmek için yüzünde değişiklik yaptırması, burnunu düzelttirmesi, yüzünü gerdirmesi, fazla yağlarını aldırması, göğsüne, dudaklarına silikon taktırması, cinsel organında değişiklik yaptırması gibi estetik operasyonlar eser sözleşmesi olarak nitelenmek gerekir.


Hekimin hukuki sorumluğunda, kurulan hukuki ilişki ne olursa olsun, kusur temel unsurdur. Burada hekimin kusuru nedeniyle bir zarar oluşması da bir diğer unsurdur. Bu zarar bedensel ya da manevi zarar şeklinde olabilmektedir. Tabiki hekimin sorumluluğundan bahsedebilmek için hekimin kusurlu davranışı ile hastada meydana gelen zarar arasında illiyet bağı olmadır.


Uygulamada hekimin kusurlu davranışları aşağıdakiler gibi sıralanabilir.


Tıbbi standarttan sapma; mevzuatımızda yer alan bu hükümler, hekimlerin tıbbi standartları takip ederek tedavi uygulamak zorunda olduğunu göstermektedir. Hekimin tıbbı standarttan ayrılmaması esastır. Eğer hekim tıbbi standartları uygulayarak müdahaleyi gerçekleştirmişse, sonucun ne olduğuna bakılmaksızın, hekimin hukuki sorumluluğundan bahsedemeyiz.


Uygulama hatası; uygulama hatası denildiğinde, tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre, gerekli özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi anlaşılmaktadır. Tedavinin öncesi, tedavi sırası ve sonrasında uygulama hatası hekimin sorumluluğunu oluşturur.


Teşhis hatası; her teşhis hatası ile hekimin sorumluluğuna gitmek mümkün değildir. Semptomların her zaman aynı sonucu vermemesi, hastalığın her zaman aynı sebeplerle ortaya çıkmaması durumu da söz konusu olabilir. Bu noktada hekimin sorumluluğuna gidilebilmesi için, hekimin bulguları, verileri ve test sonuçlarını iyi ve tıbbi olarak değerlendirip değerlendirmediğinin tespiti gerekir.


Tedavi hataları; hekimin tıbben gerekli olan bir müdahaleyi yapmaması ya da hekimin tıbben gerekli olmayan müdahaleyi yapması da tedavi kusuru kapsamında değerlendirilir.


Tedavi hataları da aşağıdaki şekilde örneklendirilebilir.

Müdahalenin yapılmaması; en temel tedavi hatasıdır. Müdahalenin geç yapılması da bu konu altında değerlendirilebilir. Hastaneye gelen hastanın durumunun acil olarak belirlenmesi, somut durumda gereken önlemlerin gecikmeksizin derhal ve eksiksiz bir şekilde alınması gerekir .


Hasta vücüdünda yabancı madde unutulması; hasta vücudunda operasyon sırasında, kompres, tampon makas gibi maddeler unutulduğunda, hastaların sağlığında ölüme yaklaşan sonuçlar bırakmaktadır. Yerleşik yargı içtihadlarında, böyle bir durumun kabul edilemez olduğu ve hekimlik mesleği ile bağdaşmayacağı kabul edilmektedir.


Yanlış tedavi yöntemi seçme; seçilen tedavi yöntemi hatalı olabileceği gibi, yöntemin uygulanmasında da hata olabilir. Tedavi doğru kişi tarafından, doğru yerde yapılmalıdır. Hekimin hastası için, en acısız ve tehlikeli yöntemi seçme zorunluluğu vardır. Hekimin ilaç ile tedavisi mümkün olan bir hastalıkta ameliyat yoluna gitmesi ya da sezaryen yoluna gerek yok iken bu yola başvurması da yanlış tedavi yöntemleri arasında değerlendirilir.


Yanlış ilaç, hasta karıştırma, yanlış taraf cerrahisi; ilaç dozunun yanlış ayarlanması, sağ kalça yerine sol kalçadan ameliyat edilmesi, ya da yanlış hastayı ameliyat etmek gibi durumlarda hekimin hukuki sorumluluğundan bahsedilebilir.

Enfeksiyon ve hijyen kurallarına uyulmaması; hekimin hastada enfeksiyon oluşmasını ve mevcut enfeksiyonları tedavi etme mecburiyeti vardır.

Tedavi sonrası yükümlülüklerin ihlali; hasta ile hekim arasındaki ilişkinin sona ermesine rağmen, hekimin tedavi sonrasında da yükümlülükleri devam etmektedir. Eğer tedavi sırasında uygulanan bir yöntemin, ileriye dönük olarak bir yan etkisi mevcut ise, hekimin hastaya ulaşması ya da onu tedavi sonrasında uyarması gerekmektedir.

Sonuç olarak; Hekimin tazminat sorumluluğu hekimin hukuka aykırı tıbbi müdahalesi sonucunda hastanın zarar görmesi halinde söz konusu olur. Genel olarak tazminatın amacı kişinin malvarlığında veya kişilik haklarında meydana gelen zararın giderilmesidir. Hekimler hata, ihmal veya kusurlarıyla hastaya verdikleri zararlar dolayısıyla ceza hukuku hükümlerine göre şahsen sorumlu oldukları gibi, uğranılan maddi ve manevi zararı Borçlar Kanunu hükümlerine göre şahsi mal varlıklarından tazmin etmekle de yükümlü tutulabilirler.

Comments


bottom of page